Arapça aslý “ýþk” olan aþk sözcüðü, sözlük anlamý olarak “þiddetli”, “aþýrý sevgi”, insaný belli bir varlýða, bir nesneye ya da evrensel bir deðere doðru sürükleyip baðlayan gönül baðý, insan tarafýndan, temelde kendisi dýþýndaki en yüce varlýða, varlýklara veya güzelliðe duyulan yoðun ve aþýrý sevgi anlamlarýna gelmektedir. Ýslami literatürde aþk ise, beþerî ve ilahî olmak üzere baþlýca iki anlamda kullanýlmýþtýr. Ýlahî aþka genellikle “hakikî aþk”, beþerî aþka da “mecazî aþk” denilmiþtir. Ýlahî aþk geniþ ölçüde tasavvufta, kýsmen de Ýslam felsefesinde iþlenmiþtir. Bu noktada Mevlana ve Yunus Emre’nin aþk hakkýnda oldukça önemli rol aldýðý ifade edilebilir. Mevlâna ve Yunus Emre tasavvuf geleneði içinde, hakikat, âlem, yaratýlýþ, varlýk gibi kavramlara getirmiþ olduklarý orijinal bakýþ açýlarý ile günümüzde bile birçok fikrî mecranýn biçimlenmesinde önemli role sahiptirler. Her ikisinin de aþk kavramýný ele alýþ yönleri oldukça önem taþýmaktadýr. Çünkü hem Mevlâna hem de Yunus Emre’nin ve aþka bakýþý, aþk kavramýný ele alýþý bütün tasavvuf edincini de biçimlendiren bir gerçeklik olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Bu çalýþmada aþkýn tarihçesi, aþkýn sosyal psikoloji üzerindeki etkisi, aþkýn kula mý Allah’a mý duyulmasý gerektiði ve aþkýn ne olduðu hakkýndaki yorumlarla literatüre ilk kez girecek “Postloveizm” kavramý üzerinde durulacaktýr.
Anahtar Kelimeler: Aþk, Ýlahi aþk, Postloveizm.
|